🕌 Namaz Vakitleri
Konum alınıyor...

Hz. Üzeyir Peygamber

📜 Hadis-i Şerif

حَدَّثَنَا أَصْبَغُ، أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ، أَخْبَرَنِي يُونُسُ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ مَا بَعَثَ اللَّهُ مِنْ نَبِيٍّ وَلاَ اسْتَخْلَفَ مِنْ خَلِيفَةٍ، إِلاَّ كَانَتْ لَهُ بِطَانَتَانِ، بِطَانَةٌ تَأْمُرُهُ بِالْمَعْرُوفِ وَتَحُضُّهُ عَلَيْهِ، وَبِطَانَةٌ تَأْمُرُهُ بِالشَّرِّ وَتَحُضُّهُ عَلَيْهِ، فَالْمَعْصُومُ مَنْ عَصَمَ اللَّهُ تَعَالَى ‏"‏‏.‏ وَقَالَ سُلَيْمَانُ عَنْ يَحْيَى أَخْبَرَنِي ابْنُ شِهَابٍ بِهَذَا، وَعَنِ ابْنِ أَبِي عَتِيقٍ وَمُوسَى عَنِ ابْنِ شِهَابٍ مِثْلَهُ، وَقَالَ شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِيِّ حَدَّثَنِي أَبُو سَلَمَةَ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ قَوْلَهُ‏.‏ وَقَالَ الأَوْزَاعِيُّ وَمُعَاوِيَةُ بْنُ سَلاَّمٍ حَدَّثَنِي الزُّهْرِيُّ حَدَّثَنِي أَبُو سَلَمَةَ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم‏.‏ وَقَالَ ابْنُ أَبِي حُسَيْنٍ وَسَعِيدُ بْنُ زِيَادٍ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ قَوْلَهُ‏.‏ وَقَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِي جَعْفَرٍ حَدَّثَنِي صَفْوَانُ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ عَنْ أَبِي أَيُّوبَ قَالَ سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم‏.‏
Ebu Said el-Hudrl'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah Teala bir Nebi gönderdiği ve bir kimseyi halife yaptığı zaman muhakkak onun iki tür sırdaşı olmuştur. Bunlardan biri ona iyiliği emreder ve onu o yola teşvik eder. Öbürü de ona kötülüğü emreder ve onu buna teşvik ecer. Masum olan ise Yüce Allah'ın {fenalıklardan} koruduğu kimsedir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "el-Bitane, ed-Duhala yani başkanın yanına yalnızken giren ve onun gizli işlerini bilen kişi demektir." Bu söz Ebu Ubeyde'ye aittir. Yüce Allah bu kelimeyi bir ayette şu şekilde kullanmaktadır: "Ey iman edenler! Kendi dışımzdakileri slrdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar. "(Al-i İmran 1l8) "elBitane" sırdaş demektir. "el-Habal" ise kötülük anlamınadır. "ed-Duhala", "dahil" kelimesinin çoğuludur. Anlamı, başkanın yanına yalnızken giren, başkanın kendisine sır verdiği, halkın durumuna dair bilmediği şeyleri haber verdiğinde sözüne inandığı, gereğine göre hareket ettiği kişidir. İmam Buharl'nin yukarıdaki başlıkta başkanın "danıştığı kimseler"i "el-bitane" kelimesi üzerine atfetmesi, dar anlamlı kelimeyi (hass) daha geniş anlamlı kelimeye (amm) atıf kabilindendir. Danışmanın hükmünü "Kişi yargı görevini ne zaman hak eder" başlığı altında belirtmiştim. "Bunlardan biri ona iyiliği emreder." Süleyman'ın rivayetinde "maruf" kelimesi yerine "hayr" kelimesi yer almaktadır. Muaviye b. Selam'ın rivayetinde ise bu cümle "Biri ona iyiliği emredip, kötülüğü yasaklar" şeklinde yer almaktadır. Bu cümle "hayr" kelimesinden neyin kastedildiğini açıklamaktadır. "Öbürü de ona kötülüğü emreder." Evzal'nin rivayetinde bu cümle "Diğeri ona kötülükten geri durmaz" şeklinde yer almaktadır. Bu taksim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem açısından problemli görülmüştür. Zira Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına girip çıkan kimseler arasında kötü kimselerin bulunabileceği aklen her ne kadar mümkün ise de onun bu kişiye kulak vereceği ve sözüne göre hareket edeceği tasawur edilemez. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ismet sıfatı vardır. Bu yaklaşıma şöyle cevap verilmiştir: Hadisin kalan kısmında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu gibi bir tehlikeye düşmekten salim olacağına işaret edilmektedir. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Masum olan ise Yüce Allah'ın {fenalıklardan} koruduğu kimsedir" buyurmaktadır. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kötülüğü tavsiye eden bir kişinin bulunması, onun sözünü kabul etmesini gerektirmez. Bazıları şöyle demişlerdir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem açısından iki sırdaştan maksat melek ve şeytandır." Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "Fakat Allah ona karşı bana yardım etmiştir ve o Müslüman olmuştur" şeklindeki sözü buna işaret etmektedir. Evzai'nin rivayetinde geçen "Kötülükten geri kalmaz" ifadesi, sizin iyiliğinize çalışma şeklindeki işini fesada uğratmaktan geri kalmaz demektir. Bu cümle Yüce Allah'ın "la yelunekum habala" ifadesinden alınmıştır. İbnü't-Tin'in nakline göre Eşheb şöyle demiştir: "Hakimin insanların durumunu gizlice kontra! edecek kişiler edinmesi uygun olur. Böyle bir kişinin güvenilir, akıllı ve zeki birisi olması gerekir." Çünkü güvenilir olan hakime musibet onun güvenilmez kimselere iyi ian leyip de onların sözünü kabul ettiği takdirde gelir. Netice olarak hakimin bu gibi kişileri araştırması gerekir. "Masum olan ise Yüce Allah'ın {fenalıklardan} koruduğu kimsedir." Bundan maksat her şeyin Yüce Allah'tan olduğunu vurgulamaktır. Onların içinden dilediğini koruyan Yüce Allah'tır. "Masum olan ise kendi nefsini koruyan değil, Yüce Allah'ın koruduğu kimsedir." Zira gerçek anlamda Yüce Allah tarafından korunmuş kimse yoktur. Bu hadiste bir üçüncü kısma daha işaret vardır. O da insanların işlerini görmeyi üstlenen kimseler arasında sürekli olarak kötü sırdaşlardan değil, iyi sırdaşlardan görüş kabul edenler vardır. Nebi s.a.v.'e layık olan budur. Buradan hareketle Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hadisin sonunda "el-ismetü" kelimesini kullanmıştır. Bazıları da iyiliği emreden sırdaşların değil, kötülüğü emreden sırdaşların sözünü kabul eder. Bu tip kimseler bulunabilir. Özellikle de kafirlerin arasından böyle kimseler çıkabilir
Sahih Buhari • Sahih al Bukhari • No: 7198

Uzeyr Aleyhisselâm'ın Bazı Münâcâtları

Uzeyr Aleyhisselâm, candan gönülden Allâhü Teâlâ hazretlerine yakarmaları ve içtenlikten duaları vardır. "قَالَ عُزَيْرٌ عَلَيْهِ السَّلامُ: اللَّهُمَّ بِكَلِمَتِكَ خَلَقْتَ جَمِيعَ خَلْقِكَ فَأَتَى عَلَى مَشِيئَتِكَ، لَمْ تَأْنَ فِيهِ مَئُونَةً، وَلَمْ تَنْصَبَ فِيهِ نَصَبًا، كَانَ عَرْشُكَ عَلَى الْمَاءِ، وَالظُّلْمَةُ عَلَى الْهَوَاءِ، وَالْمَلائِكَةُ يَحْمِلُونَ عَرْشَكَ وَيُسَبِّحُونَ بِحَمْدِكَ، وَالْخَلْقُ مُطِيعٌ لَكَ، خاشعٌ مِنْ خَوْفِكَ، لا يُرَى فِيهِ نُورٌ إِلا نُورَكَ، وَلا يُسْمَعُ فِيهِ صَوْتٌ إِلا سَمَّعَكَ، ثُمَّ فَتَحْتَ خِزَانَةَ النُّورِ وَطَرَائِفَ الْحِكْمَةِ فَكَانَا لَيْلا وَنَهَارًا يَخْتَلِفَانِ بِأَمْرِكَ" Uzeyr Aleyhisselâm dua etti: Allâhım! Sen (ol) kelimen (emrin) ile bütün mahlûkatını yarattın! Onlarda senin dilediğin şekilde varlığa geldiler. Ondan hiçbir şey gecikmedi. Ve onda sana hiçbir yorgunluk isâbet etmedi. Senin arşın suyun üzerindeydi. Zulmeti havanın üzerinde yarattın! Melekler, senin arşını taşısıyorlar. Melekler, sana tesbih (ve takdis) ile hamd ediyorlar. Mahlûkat sana itaat ediyor. Senin korkundan huşû ediyorlar, boğun eğiyorlar sana... Ondan senin nurundan başka hiçbir nur görünmüyor! Onda hiçbir ses duyulmuyor; ancak senin duyurdukların işitiliyor. Sonra sen, nurunun hazinelerini ve hikmetinin taraflarını açtın! İkisi gece ve gündüz oldular. Ve ikisi senin emrinle değişmektedirler!" قَالَ عُزَيْرٌ عليه السلام: "يَا رَبِّ أَمَرْتَ الْمَاءَ فَجَمَدَ فِي وَسَطِ الْهَوَاءِ، فَجَعَلْتَ مِنْهُ سَبْعًا وَسَمَّيْتَهَا السَّمَوَاتِ، ثُمَّ أَمَرْتَ الْمَاءَ يَنْفَتِقُ مِنَ التُّرَابِ، وَأَمَرْتَ التُّرَابَ أَنْ يَتَمَيَّزَ مِنَ الْمَاءِ، فَكَانَ ذَلِكَ، فَسَمَّيْتَ جَمِيعَ ذَلِكَ الأَرَضِينَ وَجَمِيعَ الْمَاءِ الْبِحَارَ". Uzeyr Aleyhisselâm buyurdu: -"Ya Rabbi! Sen suya emrettin; su havâ'nın ortasında dondu! Ondan yedi (kat semayı) yarattın! Ve ona semavât ismini verdin! Sonra emrettin; ondan toprak yaratıldı. Sonra toprağa emrettin; ondan ayrıldı. Bu oldu. Bunların hepsine "arzlar" ismini verdi. Ve suların hepsini de "denizler" ismini verdin…" قَالَ عُزَيْرٌ عليه السلام: اللَّهُمَّ رَبِّ إِنَّكَ تَسَمَّيْتَ الرَّحْمَنَ الرَّحِيمَ أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ, لأَنَّكَ تَرْحَمُ الْخَاطِئِينَ وَتَتَجَاوَزُ عَنِ الْمُذْنِبِينَ, وَتَسَمَّيْتَ الْجَوَادَ, لأَنَّكَ تُعْطِي أَكْثَرَ مِمَّا تُسْأَلُ, إِنَّمَا نَحْنُ خَلْقُكَ وَعَمَلُ يَدَيْكَ, خَلَقْتَ أَجْسَادَنَا فِي أَرْحَامِ أُمَّهَاتِنَا وَصَوَّرْتَنَا كَيْفَ تَشَاءُ, بِقُدْرَتِكَ جَعَلْتَ لَنَا أَرْكَانًا, وَجَعَلْتَ فِيهَا عِظَامًا, وَشَقَقْتَ لَنَا أَسْمَاعًا وَأَبْصَارًا, ثُمَّ جَعَلْتَ لَهَا فِي تِلْكَ الظُّلْمَةِ نُورًا وَفِي ذَلِكَ الضِّيقِ فَسَحًا, وَفِي ذَلِكَ الْفَمِ رُوحًا, ثُمَّ هَيَّأْتَ لَهَا بِحِكْمَتِكَ رِزْقَ الْحَامِلِ وَالْمَحْمُولِ, كِلاهُمَا أَنْتَ تَحْمِلُ وَتَرْزُقُ, فَلَمَّا أَخْرَجْتَهُ لِمُدَّتِهِ أَمَرْتَ الأَرْكَانَ فَتَجَلَّبَتْ وَأَمَرْتَ الْعُرُوقَ فَتَشَبَّكَتْ, وَخَلَقْتَ لَهُ لَبَنًا صَافِيًا مِنْ فَضْلِكَ, وَجَعَلْتَهُ لِخَلْقِكَ الَّذِي خَلَقْتَ رِزْقًا, ثُمَّ هَيَّأْتَ لَهُ مِنْ فَضْلِكَ رِزْقًا يَقُوتُهُ عَلَى مَشِيئَتِكَ, ثُمَّ وَعَظْتَهُ بِكِتَابِكَ, ثُمَّ قَضَيتَ عَلَيْهِ الْمَوْتَ لا مَحَالَةَ, ثُمَّ أَنْتَ تُعِيدُهُ كَمَا بَدَأْتَهُ". Uzeyr Aleyhisselâm münâcâtta bulundu: -"Allâhım! Sen "Rahmân", "Rahîm" ve "rahmet edicilerin en rahimi" ismini aldın! Çünkü sen hata edenlere rahmet edersin! Günahları bağışlarsın! (günahlarını geçersin) Sen "cömert" ismini aldın. Çünkü sen gerçekten istenen şeylerden daha çoğunu verirsin! Biz, senin yaratıkların (mahlûkatın)ız! Ve senin kudret elinin ameliyiz! Annelerimizin rahimlerinde sen bizim cesedlerimizi yarattın! Ve dilediğin gibi bizleri tasvir ettin! Bize şekil ve sûret verdin! Kudretinle bize erkân (a'zalar) verdin! Onun içinde kemikler yarattın. Kulak (işitme) ve göz (görme) açtın! Sonra sen bu zulmette bize nur verdin. Bu darlıkta genişlik ihsan ettin! Bu ağızda ruh verdin! Sonra hikmetinle hamile ve onun hamlinin rızkını hazırladın! Her ikisini de sen taşır ve sen rızıklandırırsın! Müddeti dolduğunda (o bebeği) dışarıya çıkarttığın zaman; erkâna (a'zalarına) emrettin; olgunlaştılar. Damarlarına emrettin; oluştular. Fazl-u kereminden onun için saf süt yarattın! Yarattığın mahlûkatına da rızk yarattın! Sonra yine fazl-ü kereminle ona yetecek kadar rızkı meşîetine (ilâhî irâdene göre) takdir buyurdun! (Sebeplerini hazarlıdın)! Sonra ona kitabınla vaaz ettin! Sonra ona kaçınılmaz olan ölümü takdir ettin! Daha sonra sen onu ilk yarattığın gibi bir daha yaratırsın!" قَالَ عُزَيْرٌ عليه السلام: يَتَجَلَّى اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى الْعَلِيُّ عَلَى كُرْسِيِّ الْكِبْرِيَاءِ وَالنُّورِ، وَيْحَكُمُ بَيْنَ الْعِبَادِ حُكْمًا لَيْسَ فِيهِ ظُلْمٌ، وَلَيْسَ بَعْدَهُ تَظَالُمٌ، فَيُنْصِفُ الْعَبْدَ مِنَ السَّيِّدِ، وَالذَّلِيلَ مِنَ الشَّرِيفِ، وَيَقُولُ لِخَلْقِهِ حِينَ يَجْمَعُهُمْ:" اُنْظُرُوا بِمَنْ كَفَرْتُمْ، وَحَقَّ مَنْ جَحَدْتُمْ، وَقَوْلَ مَنْ كَذَّبْتُمْ، وَانْظُرُوا مَا أَعْدَدْتُ لَكُمْ هَذَا مُلْكٌ وَنُعَيْمٌ وَنُضْرَةٌ وَسُرُورٌ، وَهَذَا الزَّقُّومُ الْحَمِيمُ، وَالْوَيْلُ الطَّوِيلُ، وَالنَّاسُ قِيَامٌ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ". Uzeyr Aleyhisselâm buyurdu: Allâh Tebâreke ve Teâlâ hazretleri, Kibriyâ ve Nur Kürsî üzerine tecelli eder! Kulların arasında hükmeder! Onda asla zulüm ve haksızlık yoktur! Ve ondan sonra da kulların arasında asla zulüm etmek olmaz! Köle, efendisinden hakkını alır! Zelîl şeriften insafla hakkını alır. Allâhü Teâlâ hazretleri, mahlûkatını topladığı zaman; mahlûkata buyurur: -"(Ey kullarım) Kimi inkâr ettiğiniz (ve kime nankörlük ettiğinize) bakın! Ve kendisine karşı geldiğinizin hakkını (azâmet ve saltanatını) görün! Kendisini yalanladığınız Rabbinizin sözüne bakın! Sizin için hazırladıklarıma bakın! Bu mülktür! Nimettir! Sevinçtir. Parlaklıktır! Surûrdür! Bu da (cehennemde) zekkûmdur! Kaynar sudur! Uzun bir ah-ü vâhtır. Veyl'dir! İnsanlar, âlemlerin Rabbi için kıyâmdadır!" Yalan Yere Yemin Etme Anne Babaya Karşı Gelme أوحى إلى عزير ! يا عزير ! لا تحلف بي كاذبا فإني لا أرضى عمن يحلف بي كاذبا ، يا عزير ! والديك فإنه من بر والديه رضيت ، وإذا رضيت باركت ، وإذا باركت بلغت النسل الرابع ، يا عزير ! لا تعق والديك فإنه من يعق والديه غضبت وإذا غضبت لعنت ، وإذا لعنت بلغت النسل الرابع. Üzeyr Aleyhisselâm vahiy olundu: Ey Üzeyr! Benim adımla yalan yere yemin etme! Zira ben azîmüşşan, yalan yere benim adımla yemin edenlerden asla razı olmam! Ey Üzeyr! Anne ve babana iyilik et! Zira kim anne ve babasına iyilik ederse; elbette o kişiden razı olurum. Ben bir kişiden razı olursam; onu mübarek kılarım. Ben mübarek kıldığım zaman, bu bereket onun dört nesline kadar ulaşır. Ey Üzeyr! Asla anne ve babana karşı gelme! Zira kim anne ve babasını incitirse; ben ona gadap ederim! Ben azîmüşşan birine gadap ettiğim zaman; ona lanet ederim. Birine lanet ettiğim zamanda onun dördüncü nesline ulaşır. (Lanetim onun dördüncü kuşak evlatlarına kadar tesir eder!) Beni Mahlûkata Şikâyet Etme حى الله إلى أخي العزير : يا عزير إن أصابتك مصيبة فلا تشكني إلى خلقي ، فقد أصابني منك مصائب كثيرة ولم أشكك إلى ملائكتي ، يا عزير ! اعصني بقدر طاقتك على عذابي وسلني حوائجك على مقدار عملك ولا تأمن مكري حتى تدخل جنتي ، فاهتز عزيز يبكي فأوحى الله إليه : لا تبك يا عزير ! فان عصيتني بجهلك غفرت لك بحلمي لاني حليم لا أعجل بالعقوبة على عبادي وأنا أرحم الراحمين Allâhü Teâlâ hazretleri, kardeşim Üzeyr Aleyhisselâm'a vahyetti: Ey Üzeyr! Eğer sana bir musibet dokunsa; beni mahlûkatıma şikâyet etme! Gerçekten senden bana birçok musibetler isabet etti; ama ben asla seni meleklerime şikâyet etmedim! Ey Üzeyr! Azabıma olan tâkâtın kadar bana isyan et! Amelin miktarı kadar ihtiyaçlarını benden iste! Benim mekrimden asla emin olma! Ta cennette girinceye kadar! Bunun üzerine Üzeyr Aleyhisselâm titredi. Ve ağlamaya başladı. Allâhü Teâlâ hazretleri kendisine vahyetti: -"Ey Üzeyr! Ağlama! Sen bilmemezlikten bana isyan ettin; bende ilmimle sana mağfiret kıldım. (Seni bağışladım). Çünkü ben azîmüşşan halim’im! Kullarıma ceza vermede asla acele etmem! Ve ben azîmüşşan rahmet edenlerin en rahimiyim!"

📖 Kur'an'dan Bir Ayet

اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًاۜ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" diye sordu. Oda: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım." dedi. Allah buyurdu ki: "Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açıkça belli olunca: "Şimdi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir." dedi.
Bakara (2:259)

Ziyaretçi İstatistikleri

Toplam Ziyaretçi
822
Bugünkü Ziyaretçi
175
Şu An Çevrimiçi
17

📖 Ziyaretçi Defteri

Düşüncelerinizi ve duygularınızı bizimle paylaşın

hz uzeyir peygambere gelen tüm misafirlere 24 saat 3 çeşit çay ikramı vardır bunlar kaçak çay yerli çay ve bitkisel dağ çayı aynı zamanda gece kalmak isteyen misafirler 1 geceye maksus misafirkanede de ailece kalınabilmekte bundan daha güzel ne olabilir cenabı rabul Alemin bu külliyeye maddi ve manevi yardımı gecmiş tüm kardeşlerimizi razı olan kullarından eylesin amin
M
Makam ziyaretimiz çok güzel geçti. Ailemle birlikte geldik ve hepimiz çok etkilendik. İnşallah tekrar geliriz.
E
Burası tam bir huzur yuvası. Her köşesi ayrı bir güzellik. Allah sizlerden razı olsun bu güzel hizmetten dolayı.
×