Yahyâ Aleyhisselâm’ı ise, kollarını keserek şehid ettiler.
Yahudîlerin başına ikinci büyük belâ tecelli etti.
إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ ِلأَنفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ اْلآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيرًا
“Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer (ikinci) cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescid’e (mescid-i Aksâya) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye başınıza düşmanlarınızı musallat kıldık).”
Kudüs-ü şerif’i alan Titos, Beytü’l-Makdisi yaktı.
Mescid-i Aksâ’nın içinde hınzır kesti.
Leşini orada bıraktı. Tevrât’ı yaktı. Şehri yıktı.
Bir milyondan fazla Yahudîyi savaşta telef etti.
Diğerlerini de esir etti. Yahudîler, eskisinden beter oldular.
Yahudîler, yurtlarından edildiler.
Asırlarca esâret hayatı yaşadılar.
Yahudîler dağıldılar. Herbiri bir devlete sığındı. İbret…
Yahudîlerin Üçüncü Helâkı
Titorus tarafından Beyt-i Makdis’te sürülmeleri üzerine Yahudîlerin herbiri dünyanın değişik bir ülkesine gittiler.
Hicâz bölgesine yerleşen Yahudîler, Efendimiz (s.a.v.) ile yaptıkları sözleşmelere riâyet etmedikleri için Hayber’de büyük bir mağlûbiyete uğradılar.
Yahudîlere ve dolayısıyla bütün insanlığa Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır:
عَسَى رَبُّكُمْ أَنْ يَرْحَمَكُمْ وَإِنْ عُدْتُمْ عُدْنَا وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ حَصِيرًا
“(Yine Tevrâtta şöyle buyurmuştuk:) Olur (umulur) ki (bu ikinci fesattan sonra tevbe eder ve halinizi düzeltirsiniz de) Rabbiniz size merhamet eder. Ama tekrar fesâda dönerseniz (yeryüzünde yine fesat çıkarırsanız) biz de (cezaya) döneriz (sizi yine cezalandırırız). Biz cehennemi kâfirler için bir hapishâne yaptık.”
Yeryüzünde fesat çıkaran, insanlara zulüm eden ve sevgi, saygı ve hoşgörü kültüründen uzaklaşan toplumların helâkı mukadderdir.
Yahudîlerin Son Felâketi
Yahudîlerin maruz kalacakları son belâ ve fitne ahir zamanda meydana gelecektir.
Yahudîler, yine bir araya gelecekler.
Bir topluluk oluşturacaklar.
Yahudîlerle Müslümanların arasında bir savaş çıkacaktır.
Müslümanlar, Yahudîlerin kökünü kazıyacaktır.
Bütün Yahudîleri öldüreceklerdir.
Efendimiz (s.a.v.) o müthiş günü şöyle tarif etmektedir:
لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلُ الْمُسْلِمُونَ الْيهُودَ وَحَتَّى يَخْتَبِى الْيَهُودِىُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ فَيَقُولُ الْحَجَرُ وَالشَّجَرُ ياَ مُسْلِمُ هَذَا يَهُودِىُّ خَلْفِي تَعَالَ فَاقْتُلْهُ إِلاَّ الْغَرْقَدُ فَانَّهُ مِنْ شَجَرِالْيهُودِ
“Müslümanlar, Yahudîlerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Hattâ Yahudî bir taş ve ağacın arkasına gizlenir de taş ve ağaç(lar Allâhın takdiri ile dile gelir ve şöyle seslenirler:) ‘Ey Müslüman! Şu Yahudî benim arkamda (saklanmakta)dır. Gel de onu öldür; diyecek. Ancak Ğardak (ağacı) müstesnâ! Zirâ o Yahudî ağacındandır.”
Zamanını Allâh bilir.
Yahudîler yeryüzünde fesat çıkardıkları zaman Cenab-ı Allâh onların başına Müslümanları musallat edecektir.
Müslümanlar, bütün peygamberlerin, âlimlerin, evliyâ’nın ve bütün mazlumların intikâmını Yahudîlerden alacaktır…
Müslümanların İmtihanı
Yahudîlerden ibret almak lazım. İlâhî emir ve yasaklara uymadıkları zaman başlarına belâ, fitne ve musîbetlerin gelmesi sadece Yahudîlere mahsus ilâhî kanun (sünnet’üllâh) değildir.
Müslümanlar, Cenab-ı Allâh’ın emir ve yasaklarına uymadıkça ve Efendimiz (s.a.v.)’in feyizli ve nurlu yolunda sevgi ve barış sahiline doğru yürümedikçe fitne, fesat, kan, düşmanlık ve belâlardan kurtulamazlar. Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifinde;
أُمَّتِي هَذِهِ أُمَّةٌ مَرْحُومَةٌ لَيْسَ عَلَيْهَا عَذَابٌ فِي اْلآخِرَةِ عَذَابُهَا فِي الدُّنْيَا الْفِتَنُ وَالزَّلاَزِلُ وَالْقَتْلُ
“Benim şu ümmetim, esirgenmiş bir ümmet (-i merhume) dir. Onların üzerine ahirette azap yoktur. Onların azabı, dünyada fitne, zelzeleler ve birbirlerini öldürmeleri (ölüm hadiseliridir.)”
Eğer biz, her karış toprağında bir şehidin yattığı bu mukaddes vatanı ve bu necip milleti seviyor, güzelim yurdumuzda insanlarımızın birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarını istiyorsak, mutlaka Allâha ve Resûlüne itaat etmeliyiz.
Çünkü Müslümanların arasına birlik, beraberlik, sevgi ve kardeşliğin yerleşmesi için; Müslümanların Cenab-ı Allâh’ın emirlerine bağlanmaları ve Yüce Rasûl (s.a.v.)in sünnetine sarılmaları şart…
Manen yükselmenin yolu Resûlullah’ın sünnetine sarılmaktan geçer.
Hava da uçan, suyun üzerinde yürüyen veya ateş yiyen veyahut da bunlardan başka harikulâde haller gösteren bir şeyhi gördüğün zaman onu iyi araştır…
O şeyh, eğer Allâhın farzlarından ve Resûlullah’ın sünnetlerinden birini terkediyorsa yalancıdır, düzenbazdır. O evliyâ değildir. O şeyhin işleri asla kerâmet değildir; belki istidrâçtır…